MORALİN NİYE BOZUK?

Moralin niye bozuk?
Hz. Adem (a.s) gibi 200 sene tevbe mi ettin?
Moralin niye bozuk?
Hz. İbrahim (a.s) gibi ateşe mi atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz. Zekeriyya (a.s) gibi testereyle mi kesildin?
Moralin niye bozuk?
Hz. Yusuf (a.s) gibi kuyuya mı atıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz. Muhammed (s.a.v) gibi Taif’te taşlandın mı, başına işkembe mi konuldu namaz kılarken, dişin mi kırıldı, yüzüne tükürük mü atıldı, hicrete mi zorlandın, sevdiklerinden mi ayrıldın?
Moralin niye bozuk?
Hz. Hamza (r.a) gibi burnun kulağın mı kesildi?
Moralin niye bozuk?
Musab Bin Umeyr (r.a) gibi kolların mı kesildi?
Moralin niye bozuk?
Cafer Bin Ebi Talip (r.a) gibi ok, mızrak ve kılıç darbeleriyle yaralandın mı?
Moralin niye bozuk?
Ammar, Sümeyye, Yasir (r.a) gibi işkence mi gördün?
Moralin niye bozuk?
Bilal-ı Habeşi (r.a) gibi kızgın kumlara yatırılıp, üzerine taşlar mı kondu?
Moralin niye bozuk?
Yunus peygamber (a.s) gibi denize mi atıldın?
Moralin niye bozuk?
Eyüp peygamber (a.s) gibi vücudunu yaralar mı kapladı?
Moralin niye bozuk?
Ne düşünüyorsun, dünyalık işler mi?
Üzüleceksen, namazını kazaya bıraktığın için,
teheccüde kalkamadığın için,
birinin kalbini kırdığın,
pazartesi perşembe orucunu tutamadığın için üzül..
Üzüleceksen, bugün Allah için bir şey yapamadığın için,
Allah ve Rasulü’nü (s.a.v) memnun edemediğin için üzül..
Filistin’de, Çeçenistan’da, Irak’ta ve Dünyanın dört bir yanında zulüm gören, işkence edilen, öldürülen din kardeşlerin için üzül.. Üzülürsen, bir fakire yardım edemediğin için üzül!

Bir Kıssa-Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem sordu Cebrail a.s.’a; Ey cebrail hiç 7 kat semadan yeryüzüne korku ve dehşet içinde hızlıca indin mi?

Peygamber Efendimiz Cebrail (as) a sordu:
Ey cebrail hiç 7 kat semadan yeryüzüne korku ve dehşet içinde hızlıca indin mi?
Cebrail : evet Ya Muhammed sav 3 kez dediğin şekilde indiğim oldu
bunun üzerine Peygamberimiz sordu : nasıl oldu anlat
1 si dedi Cebrail Hzİbrahim ( as ) ateşe atılırken Allah (cc) bana dediki : Sor bakalım İbrahim’in bizden bir dileği varmıdır?
O sırada ibrahim ateşe atılmış
şekilde havada
ilerliyor(o zaman mancınık yöntemiyle ateşe atmışlardı İbrahim Peygamberi)
Cebrail : hemen süratle indim yeryüzüne ve hz. İbrahim e sordum ;varmıdır Rabbinden istediğin birşey
İbrahim peygamber cevapladı: Çekil çekil Rabbim den geldiyse başım üstüne
Bunun üzerine Yaradan emretti ateşe serin ol yere yumuşak ol dedi
Peygamber efendimiz ya 2 si diye sordu Cebrail’e
Cebrail (as) : yine İbrahim(as) oğlu ismaili(As) kurban edeceğinde bıçagın keskin yerini değil sırt tarafını ismailin boğazına sürtüyordu kesmek için
tam farkına vardı ve bıçağı ters çevirip ismailin boğazına değdireceği sıra Rabbim emretti
Yetiş cebrail al şu iki koçu İbrahim bunları kurban etsin dedi işte o sırada çok korktum yetişemeyeceğim diye ama şükürler olsun yetiştim dedi
Peygamberimiz sordu :ya 3 sü Cebrail onuda anlat
Cebrail (as) : Ya RasulAllah onu ne sen sor ne ben söyleyeyim Rabbime en yakın olduğum yerdeydim kendi mekanımda ve 7 kat semanın en tepesi denebilir Sen uhud savaşındaydın ve
devam etmesini söyler Peygamberimiz :
Cebrail : Savaş sırasında darbe aldın darbe alınca miğferinin demiri yanağına battı Ashab geldi yanına ve sana olan terbiyesinden dirki o demiri eliyle değil ağzıyla yanağından hafifçe çekti çıkardı İşte tam o sırada yanağından süzülen bir damla kan yere düştü düşecek

Alemlerin Rabbi şöyle dedi: Yetiş Ey Cebrail eğer Resulümün Kanı yere düşerse andolsunki yerde ve gökte bir tek canlı bırakmam
Cebrail: işte o anda tüm gücümle yeryüzüne Uhud’a yöneldim O kadar hızla indim ki yanağından süzülen kan tam yere damlamak üzereyken yetiştim ve kanadımın üzerine düşürdüm Hamd olsun Rabbime…
Okuduysan paylaşarak başkalarınında okumasına vesile olur musun…

Bir Kıssa-RESÛLULLAH (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) EFENDİMİZİ AĞLATAN BİR OLAY

RESÛLULLAH (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) EFENDİMİZİ AĞLATAN BİR OLAY

Bir gün bir sahabe, Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) efendimizin huzuruna gelerek cahiliye devrine ait bir vahşiliği şöyle dile getirir:
– Ya Resûlallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik.
Benim de bir kız çocuğum vardı.
Annesine, “Bunu giydir, dayısına götüreceğim” dedim. (Kadın bunun ne demek olduğunu iyi bilirdi. Ciğerparesi, biricik evladı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti.
Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme imkânı yoktu.
Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp kanlı gözyaşı dökmekti).
Hanımım dediğimi yaptı.
Çocuk gerçekten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl, cıvıl koşuşuyordu.
Çocuğun elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim.
Ona kuyuya bakmasını söyledim.
O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım.
Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu.
Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da “Babacığım üzerin toz oldu” deyip elbisemi silmeye çalışıyordu.
Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.
Adam bunu anlatırken Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) efendimiz ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
Orada oturanlardan birisi “Be adam, Resûlullah’ı, çok üzdün!” deyince, Efendimiz, (Aleyhissalâtü vesselâm)adama “Bir daha anlat” dedi.
Adam olayı bir kere daha anlattı.
Kainatın Efendisi, İki Cihan Güneşi Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) efendimizin gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya damla, damla akıyordu.
Allah Resulü (Aleyhissalâtü vesselâm) hadiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu:
“İşte siz İslâm’dan önce böyleydiniz.
İslâm öncesi kömür ve demir gibiydiniz.
Şimdi ise altın ve elmas gibisiniz.
Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslâm’ın size kazandırdığı insanlığı, güzel özellikleri bir kere daha hatırlayın!”
Bu çok ibretlik hadiseyi bir kere paylaşıp her kesin okumasına vesile olurmusun…

Bir Kıssa-Hz. Ömer r.a. ve Sual Melekleri

Bir Kıssa-Hz. Ömer r.a. ve Sual Melekleri

Hz. Ömer vefat ettiği zaman, bütün dinî muamelesi yapıldıktan sonra, her fani gibi onu da getirip kabre koydular. Vazifeli şahıs, telkinini de yapıp cemaat dağıldıktan sonra, Hz. Ali Kerremellahü veçhe, bakalım Ömer, sual meleklerine ne cevap verecek diye merak ederek, kabrin bir kenarına, kimse görmeden çömelmiş neticeyi beklemekte idi. Biraz sonra beklenen melekler gelip dünyadan gelen herkese sordukları soruları Ömer’e de sormaya başladılar.

Meleklerden biri:

— Rabbin kimdir? Nebin kim? diye sormaya başladı. Meleklerin bu sualleri karşısında hiddete gelen büyük halife, kendisi başladı:

— Siz kimsiniz, Buraya nereden ve niçin geldiniz- Sizin derdiniz ne de, beni gelir gelmez suale çekiyorsunuz? diye sormaya başlayınca melekler, onun diğer insanlar gibi olmadığını anladılar ve sorularına cevap vermeye başladılar:

— «Biz yedi kat semadan, buraya sana soru sormak için geldik. Bizi bu vazife ile Allah vazifelendirdi, biz münker ve nekir melekleriyiz ve herkese aynı soruları sormak bizim vazifemizdir» dediler.

Melekleri sonuna kadar dinleyen Hazreti Ömer, sorularına devam etti:

— Siz yedi kat semadan geldiğiniz halde, Allah’ı unutmadınız mı? diye sorunca, melekler, kendilerinin vazifelerinin Allah’a ibadet etmek olduğunu ve unutmadıklarını söylediler.

Melekler bu cevabı verince, Hazreti Ömer daha da kızdı ve şunları söyledi:

— Siz o kadar uzak yerden geldiğiniz halde Allah’ı unutmadınız da, ben iki karış toprağın altına girmekle mi Allah’ı unutacağım. Bir daha ümmeti Muhammed’e, böyle çirkin surette gelmeyeceksiniz ve böyle yakışıksız sualler sormayacaksınız. Bakın, şu anda sizi geri gönderiyorum, sakın bundan sonra söylediklerimi unutmayın.

Ömer-ül Faruk hazretlerinden bu nasihatleri dinleyen melekler, bir daha ümmeti Muhammed’e kötü surette gelmeyeceklerine ve onların memnun olması için ellerinden geleni yapacaklarına dair söz verip, daha fazla üstelemeden Allah’a ısmarladık, deyip çekip gittiler.

Meleklerle Hazreti Ömer arasındaki bu hadiseye şahit olan Allah’ın Arslanı, göz yaşlarını tutamaz ve:

— Ya Ömer! Hakikaten sen Ömer-i Adilsin. Hayatın da, mematın da, ümmete rahmet senin, der ve ağlayarak kabri terkeder.

alıntı

Her türlü murad için(korunma,rızk,maneviyat,ölüm ve ahiret kolaylığı,heriş halli,zorluklara,günah affı,cehennem azabına karşı…..)Salavat

Her türlü murad için(korunma,rızk,maneviyat,ölüm ve ahiret kolaylığı,heriş halli,zorluklara,günah affı,cehennem azabına karşı…..)Salavat

SALAVAT
Esselamü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berakatüh

MANASI
Ey Allah’ın has peygamberi! Selam sana. Allah Teala’nın rahmet ve bereketi de yine senin üzerine olsun.

FAZİLETİ
her gün 100 (yüz kere) defa

***Murat için,
***Bir kimse öz canının, aile ferdlerinin,malının, her zaman ve her yerde dünya felaketlerinden ve ahiret azabından emin ve güvencede olması,
***Kazancının bereketli,
***Rızkının geniş olması,
***Maddi ve manevi yükselişte ve refah içinde olması
***Allah’ın rahmetine yakın bulunması,
***Son nefesinde ruhunun kolayca kabzolunup imanla ahirete göç etmesi için
***Ölümün hararetini tatmaması için,
***Nasıl öldüğünü bilmeden kolayca ölmesi için,
***Bütün işleri rast gitmesi için,
***Biiznillâh hiçbir zorluğa düşmemesi için
***Her türlü felaketlere karşı onları koruyayım(Allahü Teala buyurur)
***Dünya rızıklarına bereket vereyim (Allahü Teala buyurur)
***Kabir azabından koruyayım (Allahü Teala buyurur)
***Mahşer sıkıntısından koruyayım (Allahü Teala buyurur)
***Cehennem azabından koruyayım (Allahü Teala buyurur)
***Günahlarını af ve mağfiret edeyim (Allahü Teala buyurur)
***Haziretü’l Kuds denilen Celal evimde onları iskan edip yerleştireyim (Allahü Teala buyurur)

Bu Salavatı şerifeye devam etmelidir…

HAKKINDA
Bu selamlama biçimi ,mübarek mirac gecesinde Allah Teala’nın Habibi’ni huzuruna kabulü sırasında bizzat kendisi tarafından Habibi’ne yönelttiği selam biçimidir!
Rivayete göre Allah Teala (cc),Mi’rac mülakatında Habib-i Ekrem’ine şöyle buyurur:
Ey Habibim! Benim sana verdiğim bu selamı ümmetine ulaştır.O selam ile onlar sana selam verip tahiyyede bulunsunlar. Ben de
***Her türlü felaketlere karşı onları koruyayım.
***Dünya rızıklarına bereket vereyim.
***Kabir azabından,
***Mahşer sıkıntısından
***Cehennem azabından koruyayım.
***Günahlarını af ve mağfiret edeyim.
***Haziretü’l Kuds denilen Celal evimde onları iskan edip yerleştireyim.
İmam-ı Sünuni(ks) hazretleri diyorki; Ben bu selamı günde 100 kere okuyan ve bunu vird haline getiren kimselerden bazılarını bizzat gördüm. Onlar sonunda secdede vefat edip dünyadan göçtüler. Bir müslüman daha ne ister!!!!

alıntı
————————————————————————————————————–

O zaman bizde hayırlı olan her isteğimiz için her gece yada 7 gece 7 gündüz 786 okuyabiliriz.

Kaynak: Dr.Arif Arslan( Dua ile korunma)

İlginizi çekebilir. ELİF VE VAV HARFLERİNE TASAVVUFİ BAKIŞ…NUN KADAR SUSKUN, VAV KADAR EDEPLİ OLMALI İNSAN…

ELİF ve VAV

Elif gibi dosdoğru olunmalı hayatta…
Be gibi tek nokta üzerinde durabilecek kadar dengeli olunmalı…
Te gibi olmalı, veda hutbesinde emanet bırakılan iki şeyi ( kuran ve sünnet ) sürekli başının üzerinde taşımalı insan…
Se gibi az konuşup 3 dinlemeli toplumda…
Cim gibi çocukça bakmalı hayata, ama cim gibi çok iş… yapmalı…
Ha hibi gönlü geniş dostlar edinmeli insan,
Hı kadar ağlamaklı olduğunda yardım edebilecek…
Dal gibi boynunu bükse de hayat, Zel gibi sabırla mücadeleyi bilmeli zorluklara karşı… Rı kadar gaflette olsa da insan bu dünyada,
Ze’nin noktası gibi başında dolanan bir ecel olduğunu mutlaka bilmeli…
Sin midir sanki bu dünyada noktasız pulsuz tek garip…
Şin gibi pulları vermeli getirip…
Sad kadar geniş olsada yüreğin,
Dat gibi hayatın kısa olduğunu bil…
Tı gibi bir yelkenlidir hayat,
Zı kadar yükü olan…
Ayn gibi göğe çevir yüzünü…
Ğayn’ın noktası kadar şüphe olmasın kalbinde…
Fe eyne tezhebuun… (kaçış nereye)
Gaf gibi iki gözünü aç…
Kef kadar cezben olsun…
Lam gibi tutunacak bir dal ol gariplere…
Mim’lenmiş olsan da yılma yıkılma…
Nun kadar suskun…
Vav kadar edepli ol…
He gibi haykır içinden geçenleri, pişman ol günahlara tevbe et!…
Lamelif gibi ellerini O (c.c)’na aç…
Ya Rabbi rahmet ve mağfiret kapılarını bize aç….

İnsan vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini elif sanır.

İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.
Kulluğun manası vavdadır, elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.
O yüzden Allah lafzı elifle başlar.

Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır.
Rabbi vav gibi mütevazı olsun ister kulları.

Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır.
İbrahim ateşte vavdır, Nemrut bizzat ateşe odun.

Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.
İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.
Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?

Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse, kainatın dengeside o kadar düzgündür.
Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.
Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur.

Evvelde eliftir, bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat.
Manayı bilmeyenler vav diyemez vay der. Buna anlamca vaveyla denir. Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin halidir.
Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır. Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri. Herbiri Dal olur ve o ağaçtan beslenir. Vav olur o ağacın gölgesine sığınır. Ve Allah insana seslenir, peygamber eliyle ulaşan mesajı hem dal hem vav ol der insana. “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekat verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.” Başkasının önünde eğilmek ne zordur. Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır. Krallara boyun eğmemiş insan görmediği bir varlığa mı itaat edecektir? İnsan kendinin bile farkında değildir iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur elifin ardında, kainatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır. Zordadır sığınacak yeri yoktur. Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı; “Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O’na döneceklerini umanlar ve Allah’a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir” Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur. İşte o ayet: “Secde et, yaklaş!” Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu. Secde et, vav ol, vay dememek için……
İyi bakıldığında, görmek için bakıldığında; Bazen bir insanın secdedeki hali, bazen bir ceninin anne karnında ki haline benzer..
Vav Harfi, ‘ın Vahid ismini ve birliğini simgeler.
Ebced hesabında 6 rakamına denktir ki ; Bu yönüyle aynı zamanda imanın 6 şartını temsil ettiği söylenir. Kasem harfidir.
Aşkta tıpkı elif gibidir, isminde gizlidir, ama okunmaz.o olmadan da besmele sese gelmez.o her şeyin içindedir,ama hiç bir şeyde görünmez.

VAV’ın En önemli anlamı, insanın anne karnındaki duruşunu temsil ediyor, Ana rahmindeki bebek anlamında. Diğer bir özelliği ise, Vav harfi ‘Yemin’ anlamında, “Sana yöneldim, sana güvendim” anlamındadır. Vav harfini taşıyanların bu yemini ettiğini göstermekte. Vav harfinin anlamı oldukça derin. Arapça’da vav harfi tüm evreni, kainatı Yaratanın tek, yaratılanların ise çok olduğunu simgelemekte.

Vav harfini taşıyanların, sonsuz neşe ve huzur bulacaklarına, iç sıkıntılarından ve rahatsızlıklarından kurtulacağına inanılır. Gücü temsil eden Vav harfini taşıyanların, dokundukları her işte bolluk bereket bulacaklarına inanılıyor.

Vav’ı görünce dur! Vav Harfinin Sırrı Kur’an-ı Kerim’de vav ile başlayan ayetlerde yemin edilmiştir. Bir şeyin üzerine kasem ediliyorsa yemin edilen şeyin delil olarak kullanılacağını anlamalıyız. Bu yüzden vav eğer yemin anlamındaysa, arkasından dikkatlerimizin çekilmek istendiği önemli bir şeyin geliyor olacağını bekleyebiliriz. Ku’anı- Kerim’de çoğu vakitler üzerine -kuşluk vaktine, fecre, geceye, gündüze (vel-fecr, ve’d-duha, ve’n-nehâr, ve’l-asr, ve’l-leyl…) ve bunların alametleri sayılan güneşle aya yemin edilir. Asr sûresinde, mutlak mânâda zamana yemin edilerek, akıp giden vakti dikkatle değerlendirmesi konusunda insanoğlu uyarılır. Kullarını seven, onlara ihsan eden El-Vedüd’tür.

Vav harfinin Esma-ül Hüsna’dan El-Vedud ismi şerifiyle bağlantılı olduğu düşünülebilir. Kullarını seven ve sevilen. Sevmeyi gönlümüze koyan da, sevilmeye en çok layık olan da O’dur. Vav harfi, insanın secde haline benzetilir ya, yaratıcısına en yakın olduğu haline, kulluğumuzu simgeler bu yüzden. Vav gibi olmak; yani kulluğunu bilmek, secdeye kapanabilmek demek.

Hafız Osman Efendi, o ‘vav’ her zaman yazılmaz” demişti, meşhur kıssada

Hafız Osman “Vav”ı
Hafız Osman fırtınalı bir günde dolmuş kayıkla Beşiktaş’a geçecektir. Bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hafız Osman o gün aceleyle çıktığı için yanına para almayı unutmuştur. Kayıkçıya, “Efendi, yanımda param yok, ben sana bir “vav” yazayım, bunu sahaflara götür karşılığını alırsın” der. Kayıkçı yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır.

Bir müddet sonra kayıkçının yolu sahaflar tarafına düşer. Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlarla alınıp satılıyor. Cebindeki yazıyı hatırlar ve götürür satıcıya. Satıcı yazıyı alır almaz “Hafız Osman vav’ı” diyerek açık artırmaya başlar. Sonuçta iyi bir fiyata “vav”ı satar kayıkçı. Kayıkçı bir haftalık kazancından daha fazlasını bu “vav” ile kazanmıştır.

Bir gün Hafız Osman yine karşıya geçecektir ve yine aynı kayıkçıyla karşılaşmıştır. Yol bitmek üzereyken yine ücretler toplanır. Hafız Osman da yol ücretini uzatır kayıkçıya. Kayıkçı “Efendi para istemez, sen bir “vav” yazıver yeter” der. Hafız Osman gülümseyerek der ki; “Efendi o “vav” her zaman yazılmaz.” Sen dua et para kesemi yine evde unutayım’ der.Ruhları şad olsun üstadların…Hayatımızda reddettiğimiz nice nice “VAV” lar var kimbilir …

Ebced hesabına göre Arap alfabesi`nin Vav harfi( و ); altıncı (6.)harfidir.
Kolye olarak taşınırsa böyle manalandırmak hoş olur ki; “Vav” harfli kolye Arapça’da yaradanın tekliğini, yaratılanınsa çokluğu anlamını taşır.
Vav harfini şekli anne rahmindeki bebeği temsil eder.
Vav harfi kolye; aynı zamanda yemin anlamına da gelir. “Sana yöneldim, sana güvendim” anlamındadır.
Vav harfi kolye , Allah’ın Vahid ismini ve birliğini simgeler.
Ebced hesabında 6 rakamına denk olup; aynı zamanda imanın 6 şartını temsil eder.
Vav harfi , hat sanatında çizilmesi en zor harflerdendir.

Bunun yanında, Ebcet hesabına göre “altı” anlamına gelir. İnançlı insan için altı rakamı Amentü (Amentü, Türkçe’de inanmak, iman etmek anlamına gelir), kainatın altı günde yaradılış hikayesi gibi ayrıcalıklı bir noktaya işaret eder altı. Bu nedenle Vav, kainatın da simgesi sayılır.
Vav, yüce yaratıcının tekliği, yaratılanın çokluğu anlamlarını da taşır. İslam alimlerine göre Tasavvuf’ta 66 sayısı, Allah kelimesinin karşılığıdır. Günümüzde de kullanımı oldukça yaygın olan; birbirine kenetlenmiş iki Vav harfi, yüce yaratıcıyı temsil eder. Vav’ın birliğin ve dirliğin simgesi olması da buradan gelir.

Tüm bunların yanında, secdeye eğilmiş bir insan sureti de Vav’da gizlenen anlamlardandır. Başını eğen, kulluğunu unutmayan insanın farklı bir temsilidir.

Elif! İnce, narin. Bütün harflerin en başı! Harflerin cümlesi Elif’ten yaratılmış…” Vav” dâhil!
Vav! En saygılı, en hürmetkâr kul! Başı önünde…Mahçup…Mütevazi…”Vav” gibi…Vav, kul olmuş! Evvel Allah’a sonra Elif’e…Güzel başını yana eğmiş, kaldıramaz. Eğilmiş Elif’in önünde, doğrulamaz! Kulluk, anlamını Vav’da bulmuş. Nihâyetinde Allah da her kulunun Vav misâli mütevazi olmasını istemez mi ?
Vav’ın mayası iyi, hamuru temiz… Aşk derdi dışında başı derde girmemiş o güne dek…Yunus Peygamber nasıl yunus balığının karnında ”vav” olup saklanarak kendisini kurtarmışsa, Vav da bütün tehlikelerden uzak durmuş her daim… Aşk dışında…
Vav, Elif’ine kavuşmalı ki kâinat huzur bulsun, her şey yolunda gitsin, rüzgârlar yönünde essin, yağmurlar gününde yağsın…
Velev ki günün birinde sevdiğine kavuşamadan emr-i Hak vâsıl olursa, işte o vakit Vav, mezarında tıpkı Elif olacak; Elif misâli kaskatı bir taş gibi dimdik yatacak. Vav, Elif’le o mekânda böyle bütünleşecek ama ne fayda? Orada her Elif olan huzura, aşka ermiş mi ki? Oraya uzanıp da Elif olan, geri gelip söyleyebilmiş mi ki? Zinhar, kimseler bilmez !
Elif de ”vav” olarak doğmuş aslında… Tüm Elifler, tüm ceninler gibi…Bir vakitler ana karnında ”vav”ken, ”vav” gibi kıvrılmışken, ”Elif” olup dimdik durmuş tüm mahlûkat misâli ölüm gelince….
Vav, ”vay!” eder, ”vâveylâ” eder durur, kavuşamaz Elif’ine…İnsaoğlunun çoğu bilmez ”vay!” diye dövünürken, dövünmenin, pişmanlığın esas anlamı ”vav!”dır. ”Vav!” denmeli esasında! Vav’ın düştüğü amansız aşka istinaden mi? Orası bilinmez….
Birinin önünde eğilmek ne menem iştir! Vav, bir tek Allah’ın önünde eğilir, bir tek O’nda kıyama durur, O’na secde eder. Bir tek Elif’e boyun büker. Elifin rengini soranlara der ki “beyaz”dır, yaratılmış hiçbir rengi Elif’le bağdaştıramaz. Sadeliğinden, doğruluğundan, saflığından sebep, onun rengi renksizliktir aslında. İşte bundan dolayı da beyazdır.

Zaten yaradılışı gereği Elif, yazılırken bile kendisinden sonraki harfe bağlanamaz. sonsuzluğa uzanmış…
O, vücut bulduğu andan itibaren göğsünde taşıyacak kıymetli bir emaneti, Elif’i taşıyacak… Bir başına, çileli ve yorgun bir ömür geçirmeli Vav…
Vav önde olduğunda ”ve” olup, bağlaç olup kaderlerini ve birleşmek isteyen cümle mahlûkatı birbirine bağlarlarmış.
Aslında, uçsuz bucaksız o koskoca kâinatın tek anahtarı Elif’teymiş…Çünkü ta ezelden, kâinat Vav’a, kâinatın anahtarı ise Elif’te.
Hat sanatında bile çocuklar ilkin ”vav”ı öğrendiklerinden, vav’ı anlamak zormuş. Vav çizmek, vav çekmek zor iş aslında..
Vav vuslattır, Vav vefadır, Vav visaldir,Vav ayrılıktır. Vav, en çok vuslat olmak, Elif’le vuslata erebilmek ister. Vedayı ise hiç mi hiç istemez.”Vuslat olmadan veda mı olurmuş”, der kendi kendine…
O, sultanının veziri olmak, her daim yanıbaşında bulunmak ister. Artık tahammülü kalmamıştır Elif’sizliğe..
Elif, o dimdik duruşu, o nazlı nazlı salınışıyla cümle vav’ların, cümle lâm’ların, zel’lerin, şin’lerin, harflerin tamamının kaynağır. Elif’e bakan her harf, sırlı bir aynaya bakarcasına kendi suretini görür.
Başta lâle olmak üzere, kâinatta dimdik duran tüm çiçeklerin, ağaçların, canlı- cansız varlıkların cümlesinin görüntüsüdür Elif…Gelmişten geçmişe ebedî bir dik duruş…İncelik, zerafet , dirlik ve doğruluk…Manâsı derin bir âsâ…Ulaşılması imkânsız, yolunda kimbilir kimlerin feda olduğu güzellik..
Elif, söz incisi, manâ incisi…”Bir”e benzeyen, ”bir” olan,”bir”olunmak istenen güzel… Durmaksızın dönen şu yuvarlak kürede, her şeyin, her varlığın dönüp durmasına karşın, dimdik yegâne varlık…
Elif bir kez Vav’ın sinesine çekilmiştir…Hem de kıpkırmızı bir mürekkeple…Vav’ın yüreği çok acımaktadır, Elif çekilen yer yara olmuş, ince ince kanamaktadır.
Vav’ın aklına, Hz. Mevlâna’nın bir sözü düşer: ”Aşk da tıpkı Elif gibidir, isminde gizlidir. O olmadan besmele sesi gelmez. O, her şeyin başıdır.” der Mevlâna…
Zaten Elif aşkını, Vav’ın yüreğine kendi yazmıştır. Çünkü o, kutsal nurun ikinci kısmından yaratılan ”kalem”dir. Nasıl ki bu nurun birinci kısmı kâinatsa, Elif de kâinatı nakşedecek kalemdir. Elbette Yaradan’ın emriyle…Zaten yine O’nun emriyle yazılmıştır Vav’ın kalbine…O, Vav’ın yürek kafesine kendisini ve arş-ı âlâyı keskince çizmiştir…
Vav, önceleri aşkın hiç’lik demek, yok’luk demek, hiç’likte yok olmak, yok’lukta bir olmak demek olduğunu bilmezdi. Ve yine bilmezdi ki her daim başı yanda yaşayacak, yaşadıkça da kemale erecek, olgunlaşacak. Tam iyice olduğu sırada, cümle hatalarından arındığı sırada, Elif gibi dimdik olduğu zaman, yalan dünyadan göç etme vakti gelip çatacak…
Vav, en sonunda bu gerçeğe vakıf olmuştu. Bu yüzden yolu, Elif misali uzundu, meşakkatliydi.
Ve herkes bilir ki bu bir masaldır. Harflerin ne rengi vardır, ne de kokusu…

değişik yerlerden değişik zamanlarda alıntı ve yazma